MALTHUS’UN NÜFUS ARTIŞ TEORİSİ VE TARTIŞMALAR
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY [1]
Thomas Robert Malthus 1766 yılının 14 Şubat günü Birleşik Krallık’ta Dorking yakınlarında doğdu. 1834yılının 23 Aralık günü Bath yakınında öldü (Encylopedia Britannica. Malthus.1970. Tome: 14. 717-718 pp . University of Chicago).
Malthus hangi alanda ün kazanmıştı?
O bir ekonomi bilgini ve nüfusbilimciydi. Jean Jacques Rousseau ve David Hume’un dostu olan bir soylu aileye mensuptu. 1788’de Anglikan rahibi oldu. 1796’de Surrey-Albury bölge rahipliğine getirildi.
Yeryüzü ile insan arasındaki ilişkileri irdelemeğe çalışan coğrafya, politik ekonomi bilgini Malthus’ün teorisini yorumlamakla görevli bilimdir.
1798’de yayımlanan kitabıyla, (An Essey of the Principle of Population as it Affects the Future Improvement of Society) nüfus artış olayını ilk kez ele alan bilim adamı Malthus olmuştur. Hiçbir yazar Malthus kadar tartışma konusu olmamış, hiç kimse de onun kadar eleştirilmemiştir.
XVIII. Yüzyıl sonlarında Britanya toplumunda yoksul insan sayısının aşırı derecede çok olmasının nedenleriyle yakından ilgilenen Malthus, kuramını oluşturmağa, çevresini gözleyerek, istatistikleri inceleyerek başladı.
Toplumsal ve uluslararası bir özellik taşıyan Malthus teorisiyle bir ülkenin yaşatabileceği en yüksek nüfus toplamını hesaplarken yalnızca bu ülkenin üretimini değil, dünya ekonomisi koşullarını da göz önünde bulundurmuştur.
Demografik sorunları yalnızca filozofik ya da politik açıdan ele almakla kalmayan Malthus, bu sorunlar yoluyla yeni ekonomi bilimi genel yasaları temelinde yer alan olayları da ortaya çıkaran bir bilim adamıdır.
Malthus böylece bilime yeni bir ufuk açmış ve birçok teoriler, bu arada özellikle Darwin teorisinin doğmasına aracı olmuştur. Yiyecek maddelerine oranla nüfusun çok daha büyük bir hızla arttığı temel görüşü üzerine kurulan ve pek çok teorilerle birlikte, bu arada Darwin’in ünlü ‘’Yaşam için savaşım’’ (Struggle for life) sözünün kaynağını oluşturan bu teori, bütün karşı savlara ve bir aralık olayların da yalanlamasına uğramış olmasına karşın bugün yeni baştan büyük bir önem ve saygınlık kazanmış görünmektedir.
Malthus, ‘’Nüfus Prensibi’’ düşüncesini istatistik ve tarih belgelerine dayanarak geliştirmiştir: ‘’ Hayvanlar aleminde ve bitkiler dünyasında doğa pek büyük bir bolluk ve cömertlikle yaşam tohumlarını serpmiş, fakat buna karşılık alan ve besin konusunda görece cimri davranmıştır. Eğer yeryüzünün kapsadığı bütün yaşam tohumları özgürce gelişebilseydi, birkaç yüzyıl sonunda milyonlarca dünya doldurabilirdi. Fakat var olmanın sert zorunluğu, doğanın bu egemen ve buyrukçu yasası, bu yaşam döllerini belirli sınırlarında tutmaktadır. Doğanın bu büyük sınırlayıcı yasası, hayvanların ve bitkilerin alabildiğine çoğalmasına engel olmakta ve insan soyu, aklına dayanarak gösterdiği çaba ne olursa olsun, bu yasanın etkisinden kurtulamamaktadır. ‘’
Malthus, nüfus düşüncesini ve bunun kapsadığı tüm sorunları ilk kez kavrayan ve büyük bir açıklık ve basitlikle ortaya atan bilgin olarak dikkatleri çekmiştir.
‘’ Dünyayı bütünüyle ele alalım. Bugünkü dünya nüfusunun bir milyon olduğunu düşünelim. İnsan ırkı 1,2,4,8,16,32,64,128,256 …sayı dizisi içinde çoğalacak, geçim araçları ise 1,2,3,4,5,6,7,8 şeklinde artacaktır. İki yüzyıl sonunda nüfus ve yaşama-geçim yolları arasındaki oran 256’ya 9; 3 yüzyıl sonra 4 096’ya 13 ve 20 yüzyıl sonrasında aradaki fark hesaplanamayacak kadar büyüyecektir. ( Tanoğlu . 1969. Beşerî Coğrafya / Nüfus ve Yerleşme. Cilt 1. İstanbul Üniv yay. 1183. Edebiyat Fakült. Coğr Enst Neşriyatı: 45. İstanbul).
Toplumun Gelecekteki Gelişmesine Etkileri Açısından Nüfus Üzerine Bir Deneme ve Mr Godwin, M.Condorcet ve Başka Yazarların Tahminleri Üzerine Görüşler adlı yapıtının özeti şudur. ‘’ İnsanların sınırsız mutlulukla ilgili beklentileri temelden yoksundur. Çünkü nüfus her zaman üretimden hızlı çoğalmaktadır. Nüfus denetim altında tutulmadığı sürece geometrik dizi biçiminde, besin özdekleri ise aritmetik dizi biçiminde artacaktır. Nüfus sürekli olarak en düşük yaşam düzeyinin gerektirdiği sınırın üzerinde artma eğilimi gösterir. Fakat kıtlıklar, savaşlar ve sayrılıklar bu sınırın aşılmasını önler. Nüfusun aşırı büyümesini ancak doğum denetimi gibi ‘’kötülükler’’, ‘’sefalet’’ ve üremekten ‘’sakınma’’ önleyebilir.’’
Yoksulluk insanlığın kaçınılmaz yazgısıdır. Malthus önce soyut ve analitik düzeyde ele aldığı bu görüşlerini sonraki araştırmalarının ve anakara Avrupa’sındaki gezilerinin ardından çok sayıda yeni olgusal verilerle destekledi.
Bilgin, daha sonraları paranın rolünü, toprak rantının kaynağını, tasarruf ve yatırım kuramını inceleyen kitaplar yazdı, yayımladı: An Inquiry into the Nature and Progress of Rent (1815), Principles of Political Economy (1820), Definitions in Political Economy (1827).
Malthus teorisi çağdaşı olan bilim adamlarınca ve sonrasında sürekli olarak eleştirildi. Çünkü temel varsayımlarını yeterli biçimde ortaya koyamadı. İstatistik bilimi Anglo Amerika’da, Kara Avrupa’sında önemli gelişme sürecine girmişti. Bilgin, elindeki olgusal ve istatistiksel verileri eleştirel ya da bilimsel bir yaklaşımla değerlendirmedi.
ABD’li nüfusbilimci Kingsley Davis, Malthus kuramlarının geniş bir deneysel temeli bulunmakla birlikte gerçekte deneyciliğin yetersiz bir örneğini oluşturduğunu ileri sürdü.
Toplumsal politikalar Malthus kuramından sonra değişmeğe başladı. Doğurganlığın ulusal serveti artırdığına inanılırdı. Yoksullara yardım yasaları ise büyük olasılıkla geniş ailelerin oluşmasında özendirici bir rol oynamıştı.
Malthus kuramında bencil bir özellik dikkat çeker : Eğer bu yasalar çıkarılmasaydı, yoksul kitleler daha çoğalacak, fakat halkın toplam mutluluğu çok daha ileri olacaktı.
İşgücünün hareketliliği bu yasalar yüzünden kısıtlanıyordu. Doğurganlık da artıyordu. Bu nedenle bu yasalar yürürlükten kaldırılmalıydı.
Toplumun en yoksul katmanları için konforlu, çağdaş barınaklar değil, yaşam zorluklarının sürdüğü düşkünlerevi kurulabilirdi.
1804’te evlenen Malthus, 1805’te Doğu Hindistan Kumpanyası’nın Hertfordshire’daki yüksek okulunda tarih ve siyasal ekonomi profesörü olarak dersler verdi. Siyasal ekonomi – politik ekonomi- ilk kez terminolojiye girmiş oldu. Sessiz bir eğitimcilik dönemi yaşadı. İrlanda’ya ve kara Avrupa’sına geziler yaptı. Ekonomist David Ricardo ile tanıştı; dostlukları yıllar boyu sürdü.
Malthus, broşürler yayımlayarak düşüncelerini kitlelere duyurdu. Fiyatlar nasıl oluşur konusunu ele aldı, işledi. Yoksulluğa karşı önlem olarak efektif talebin artırılmasını, bu erekle kamu hizmetlerinin ve özel lüks yatırımların geliştirilmesini önerdi.
Malthus, tutumluluğun sınırsız bir erdem olarak görülmesini eleştirerek, aşırı tasarrufun üretme güdüsünü yok edeceğini öne sürdü.
Servetini en yüksek düzeye çıkarmak isteyen bir toplumun üretme gücüyle tüketim isteğini dengelemesi gerektiğini savundu.
Malthus, ekonomik durgunluk sorunuyla ilgilenen bir bilgin idi. Bu düşünceleriyle 1930’larda John Maynard Keynes’in gerçekleştirdiği ekonomik buluşların öncüsü olduğu da ileri sürülebilir ( AnaBritannica Ansiklopedisi. Malthus maddesi. Cilt 15)
…………….
Dünya nüfusunun XXI. Yüzyılın ilk çeyreğinde 8 milyarı bulması bir tedirginlik yaratmış mıdır? Bu konuda bir endişeye kapılmak gerekir mi?
Dünya nüfusu üzerine 10 yanlışı madde madde ele almakta yarar vardır:
- İnsan nüfusu zaman içinde üstel olarak artar.
Malthus, o devirde Kuzey Amerika’da yaşayan İngiliz kolonilerinin nüfusunun, kuramına göre, 25 yıl içinde iki katına çıkacağını ileri sürmüştü. Gerçekte insan nüfusu eşit zaman aralıklarında ikiye katlana katlana artmaz.
- Bilim insanları bundan 25,50,100 yıl sonraki dünya nüfusunu tahmin edebilirler.
Demografi uzmanları, gelecekteki nüfusu ya da nüfus dağılımını sağlıklı biçimde tahmin edemedikleri bilinmektedir. Doğum oranlarındaki artış ya da azalma ve göç olayları önceden kestirilemiyor.2.Dünya Savaşı sonrasında yoksul ülkelerde ölüm oranı bile önemli bir düşüş gösterdi. Bunu kimse önceden kestirememişti.
- Dünyanın ne kadarlık bir nüfusu kaldırabileceğini belirleyen sadece bir faktör vardır.
Mikroskopu bulan Hollandalı Leeuwenhoek, dünyanın ne kadar insanı kaldırabileceğini belirlemek için tek faktörün nüfus yoğunluğu olduğunu varsaymıştı.
- Dünyanın nüfus sorunu uzayda koloniler kurulmasıyla çözülebilir.
Bu, çok saçma bir görüştür.
- Teknolojiyle her tür nüfus sorununu çözmek mümkündür.
Teknoloji, kültürü ve çevreyi hesaba katmazsa bunun bedeli çok ağır olur.
- Filmlerde de görüyoruz; ABD’de nüfus problemi diye bir şey yoktur.
İstenmeyen doğumlar sarsıntılara neden olmaktadır. ABD’de yaşanan sosyal kararsızlıklarda, sarsıntılarda, kaosta bu tür doğumların katkısı büyüktür.
- Yoksul ülkelerdeki nüfus artışı gelişmiş ülkeler için bir sorun oluşturmaz.
Günümüzde milyonlarca insan ekonomik, politik, etno-politik ve çevresel nedenlerle yerinden yurdundan olmakta, sığınmacı durumuna geçmektedir. Virüsler pasaport kullanmaz. Yığılmalar iş gücü dengesizliklerine yol açacağı için küresel ekonomiyi, dolayısıyla gelişmiş ülkelerdeki ücret politikasını etkiler. Sığınmacılar bulaşıcı hastalıkları refah düzeyi görece yüksek ülkelere de taşıyarak sıkıntıların artmasına neden olurlar.
- Nüfusun bu hale gelmesinden Katolik Kilisesi sorumludur.
Birçok ülkede kilise aile planlamasına ve çocuk aldırmaya karşıdır. Fakat Katoliklerin çoğalmasında din, belirleyici bir faktör değildir. İtalya ve İspanya’da düşük nüfus artışı dikkat çeker. Nüfus planlaması konusunda kilise, eski görüşünü ılımlılaştırmış, yumuşatmıştır. Halkı büyük oranda Katolik olan Latin Amerika ülkelerinde de nüfus artış hızı düşmektedir.
- Doğa; hastalıklar, açlık ve savaşlar yoluyla dünya nüfusunu dengeler.
İÖ 1600’lerde Babil yazıtlarında Tanrının yeryüzünü insanlardan korumak için hastalıklar yarattığı yazılıdır. İnanç budur. Virüsler, mikroplar, bakteriler insan bünyesindeki zayıflıklardan yararlanmağa çalışan mikroorganizmalarla bağlantılıdır. Pasteur, Koch, Salk, Fleming buluşlarıyla salgın hastalıkların önünü kesmişlerdir. Buna karşılık kolera, kanser hala etkilidir. Ebola, AIDS önemini korusa da sağlık alanındaki savaşımlar sonucu eski yıkıcı güçlerini yitirmişlerdir. Doğanın açlık yoluyla nüfusu dengelediği savı da doğru değildir. Savaşlar da hiçbir zaman insan nüfusunun artışını ciddi bir şekilde etkilememiştir.İki büyük dünya savaşında toplam 90 milyon insan ölmüştür. 1945 sonrasında ölenler de 50 milyondur. Fakat, nüfus artışıyla bu boşluklar süratle doldurulmuş, sınır da aşılmıştır.
- Nüfus, kadınla ilgili bir sorundur ve bu sorunu çözecek olanlar da yine kadınlardır .
Doğum kontrolü ve aile planlaması konusunda sürekli olarak kadınları suçlayan bilim çevreleri vardır. Özellikle geri islam toplumlarında bu görüş yaygındır. Bu, yanlış bir düşüncedir. Doğumun dengelenmesi, sağlıklı aile yapısının kurulmasında elbet erkekler de bilgilendirilmelidir.
( Cumhuriyet Bilim Teknik. 473.13 Nisan 1996.7-11 s.İstanbul )
……………
Sosyalizm öğretisinin kuramcıları ve 1917 sonrası uygulamacıları Malthus’un görüşlerine nasıl yorum getirmişlerdir? Tümüyle ret mi etmişlerdir? Eleştirmekle birlikte benimsedikleri özellikleri de var mıdır?
‘’ Yüz ilden yüz ile, min ilden min ile yer küresi ehalisinin sayı getdikce artmagdadır. Tehminen 1000 ilde, 1000 ilden 1960’ıncı ile geder yer küresinin ehalisinin artımı evveller çoh yavaş, sonralar ise sür’etli olmuşdur. 650 il erzinde iki gat artmış (1000 inci ilde 288 milyon nefer, 1650 inci ilde 545 milyon nefer) sonra artım daha sür’atli olmuş ( 1650 inci ilden 1850’inci ile geder, yani 200 il erzinde ehali iki gat artmış, 1850’inci ilden 1940’ıncı ile kimi, yani 90 il erzinde ehali iki gat artmışdır).
Yer küresinde ehalinin müasir artımı da sür’etle davam edir. Harici edebiyyatda ehalinin indiki artımı ‘’partlayış’’ adlanır.
XVIII. esrin ahırlarında İngilis alimi T. Malthus ‘’Ehali ganunları haggında tecrübe ‘’ kitabı ile (1798) çıhış ederek gösdermişdir ki, ehalinin artımı hedisesi sisile ile getdiyi halda, onları temin eden maddi ne’metler istehsalı riyazi silsile ile artır, maddi ne’metler istehsalının artımı, beşeriyyetin artımından get-gede geride galır. T. Malthus’a göre, emekçi kütlelerin yoksulluğunun sebebi yaranmış ictimai münasibetlerde deyil, halgın öz sayını hedden çoh artırması ile elagedardır. O, bele bir netceye gelmişdir ki, yalnız azlığı teşkil eden ve öz artımını mehdudlaşdıran halg yahşı yaşaya biler. Ona göre de ehalinin artımını ‘’nizama salan ‘’ kütlevi hestelikler kimi ‘’tebii ihtisar ‘’ ve muharibeler cemiyyet üçün netice e’tibarile ‘’heyirlidir’’. Kapitalizm ve gabagkı ictimai münasibetlerin yaratdığı, beşeriyyetin belası olan aclıg, hestelik, muharibeler ve s.derdler bele nezeriyyelerle hagg gazandırılırdı.’’
Sosyalist dünya görüşünde Malthus’un öğretisinin ciddiye alınır bir özelliği bulunmamaktadır. Daha önceki İngiliz yazarların görüşlerinin özetinden ibarettir. Britanya oligarşisinin yaşaması, büyük Fransız Devrimi’nden etkilenmemesi içim ileri sürülen sıradan görüşlerdir. Yazdığı kitap insan soyuna bir hicviyedir. Çağdaş düşünceleri önlemek için, gelişmelere set çekmek için bir irtica-gericilik-reaksiyon bildirisi olmaktan başka bir anlam taşımaz. Korkaklara özgü bu mürteci teorisi toplumun büyük değişiklikler yaratmağa en çok hazır olan, en ilerici, en güçlü katmanına kabul ettirmek için kapital sahiplerinin görüşlerini ortaya koyan, dünyayı sömürgeleştiren Britanya kumpanyalarının sözcülüğünü yapan Malthus’un bu görüşleri araştırmalarla ortaya konulan delillerle geçerliliğini yitirmiştir.
‘’ Bütün deliller gösterir ki, hegigetde cemiyyetin mehsuldar güvveleri ve heyat vasitelerinin istehsal imkanları ehalinin artımımdan daha süretli gedir. Mehsuldar güvvelerin inkişafında olan ‘’partlayış’’ ehalinin sayının artmasındaki ‘’partlayışdan daha güçlü baş verir. Hem de ona kömek eden elmin inkişafı daha çok sür’etle gedir.’’
Malthus,eserini verdikten sonra sanayileşmede, tarımda, hayvancılıkta, sağlıkta önemli gelişmeler olmuştur.
Tarımda yeni ekim alanları kullanıma açılmıştır. Elektrik gücüyle yeraltı suları yeryüzüne çıkarılmış, sulamanın yardımıyla kurak alanlarda verim artışı sağlanmıştır. Bire ancak 2 veren topraklardan bire 40; bire 100 ürün alınmağa başlanmıştır. Japonya’da bir kilo çeltikten bir ton ürün alınmaktadır.
Çöller, stepler de besin üretilen alanlara dönüştürülmüştür. Britanya sömürgesi Avustralya’nın Malthus dönemindeki tarım ve hayvancılık özellikleriyle, daha yakın yıllardaki , günümüzdeki durumları karşılaştırıldığı zaman gerçek özellik ortaya çıkar.
Davarcılık, sığırcılık, göl, ırmak, deniz, okyanus balıkçılığı gelişmiş; et, süt, yün üretimi Malthus dönemine oranla düşünülemeyecek oranda artmıştır.
Sanayileşme sayesinde daha önce yoksul halk katmanlarının erişemeyeceği birçok eşya, ürün kolayca alınır duruma gelmiştir.
Aşılarla bulaşıcı hastalıklara karşı savaşım daha güçlü yürütülmektedir. İlaç endüstrisi ürünleri birçok hastalığı sona erdirmiştir.
‘’ Bütün dövrlerde istehsal vasiteleri ve maddi ne’metler istehsalı ehalinin artımından ireli getmişdir. Zehmetkeş kütlelerin dilençiliyi ise evveller olmuş ve indi de kapitalist ölkelerinde davam edir, ona göre yok ki, bu ölkelerde maddi ne’metler çatışmır, ona göre ki, bu ne’metler antagonist sinifler arasında beraber, edaletli bölünmür.’’
Maltus’un idealleri kapitalist dünyada yeniden canlandırılmaktadır. Neomalthusianism …Bilgin’in kitabının çıkmasından 150, 200 yıl sonra da gene savaşlara, işsizliğe, işçi emekçi güçlerin düşük gelir düzeyinde kalmasına, kapital için köle olmasına hak kazandırmak, olağanlaştırmak ereği güdülmektedir. Kapitalizmi savunmak için bir araç durumundadır Yeni Malthusçülük.
Yeni Malthusçüler görüşlerine destek sağlamak için iddia etmektedirler ki, Yerküre insanla ağzına kadar dolup taşmıştır. İnsanlığın bundan sonraki artımının önü alınmalı, kütlesel sayrılıkların durdurulması çabalarına bir son verilmeli ve halkın nüfusunun azalmasına engel olunmamalıdır. Onlar milyonlarca insanın yok edildiği savaşları ‘’tebii ve labud-vacip, zaruri’’ olduğunu iddia ederler.
Yeni Malthusçü öyle aydınlar, fütürologlar vardır ki, milyonlarca insanın ve hatta insanlığın yarısının mahvolmasından hiç üzüntü duymuyorlar. Onlar hesap ederler ki, atom savaşlarının dehşetli felaketleri içerisindeki yıkıntılarına, tümüyle mezarlığa dönüşmüş kentlerde güzel gelecek yaratmak olacaktır.
S.G. Strumil ileri sürmektedir ki, nüfus artışı her zaman aynı oranda artmayacaktır. Gelecekte dünya nüfusu 9-10 milyarda duraklayacak, sabitlenecektir. Fakat bunun için barış, bütün ülkeler halklarının refah düzeyinin yükselmesi, gelişmekte olan ülkelerin ekonomisinin iyileşmesi, insanların ömrünün uzatılması gerekmektedir.
Dünyada yaşamağa başlayan insan soyu daima çeşitli tehlikelerle karşı karşıyadır. Yerkürede soyunu sürdürmesi, nüfusunun artışı hiç de kolay olmamıştır. Doğa yasalarını öğrenip doğal varlıkları kendisi için değerlendirmeyi becerdikten sonra, tarihin bütün yollarının toplumsallaşmaya doğru gittiği bu çağda, üretim güçlerinin , özellikle enerjiden yararlanmanın büyük gelişmesinin baş verdiği dönemde insanların başka gezegenlere uçuşu karşısında da bu planetlerin doğal kaynaklarından yararlanma olasılığının açıldığı dönemde , insanoğlu geleceğe çok büyük inançla bakabilmelidir.
Britanyalı görkemli Ekonomik Coğrafya Prof Dr D. Stamp araştırmalarının sonuçlarını yayımlamıştır. Buna göre üretici güçler, endüstri, kır ekonomisi, balıkçılık ve ekonominin diğer alanları bütün ülkelerdeki indiki düzeyinde yerküresinde 8-10 milyar insanı yaşatma olanağı vardır.
Gelecek, üretim güçlerinin yükselişi derecesine ve toplumsal gelişmesine bağlıdır. Enerjiden yararlanma, zülal (biyokimya- albümin) maddelerin yapay üretimi, Dünya okyanuslarının yüksek besin ve organik hammadde kaynaklarına çevrilmesi yerküresinde ahalinin artması için olanakları oldukça genişletmektedir.
Elbette, üretim güçlerinin gelişmesi yolunda bundan sonra da bir sıra engeller karşıya konulacaktır. Fakat böyle engellemeler esas itibariyle insanla doğa arasındaki ilişkilerde kendini gösterecektir. Kapitalist dünya görüşünden, liberal ekonominin tutsaklığından çıktıktan sonra insanlık maddi ve manevi bolluk yaratmak için doğayla savaşımda örneği daha önce görülmemiş güce sahip olacaktır.
……………………
Özetlemek gerekirse, Malthusçuluk, Malthus’un nüfusbilimsel ve ekonomik bir öğreti-doktrindir. Doğumların kısıtlanması gerektiğini savunan, ekonomik üretimin isteyerek yavaşlatılmasını öngören ahlakçı, kötümser öğreti…
Nüfus fazlalığının zararları karşısında Malthus, yoksul ailelerin kendi çıkarları uyarınca çocuklarının sayısını sınırlandırmaları gerektiğini, bunun tek çaresinin de cinsel isteklerini gemlemeyi kabul etmeleri olduğunu düşünüyordu. Bu görüş açısına göre, halkı üremeye özendirecek sosyal yardım uygulamaları doğru değildi. Nitekim Malthus, ‘’poor laws’’ (Yoksulluk Yasası’na şiddetle karşı çıkıyordu. Ona göre sosyal dayanışmanın tek yararlı biçimi, nüfus artışının sefalet kaynağı olduğunu insanların daha iyi anlamasını sağlayan eğitimin geliştirilmesiydi.
Hristiyanlığın ahlak anlayışına ters düşmeyen bu katı öğreti, Britanya yönetici sınıflarınca olumlu karşılandıysa da, o dönemin sosyalistleri Fournier, Proudhon ve Marks tarafından eleştirildi. Bunlar, yoksulluğun aşırı doğumlardan değil, özel mülkiyet rejiminden geldiğini ileri sürdüler. Bu açıdan bakıldığında Malthusçuluk, zengin sınıfları, servetlerini hiç de işlerine gelmeyecek bir şekilde, yoksullarla paylaşmaktan ve hatta bunlara yardım yükümlülüğünden kurtarmanın bir yolu olarak görünür.
Malthus’tan önce de nüfus artışının olası ve gerçek zararlarını açıkça ortaya koyan yazarlar çıkmıştı. Fakat bunların hiçbiri , doğumların sınırlandırılması gereğini onun gibi kesin bir dille savunmamıştır.
Bu arada, Malthusçuluk. Gebeliği önleyici yöntemler kullanılmasını öğütleyen bazı yazarlarca geliştirildi ve sonunda, 1880’de Neomalthusianism ortaya çıktı. Bu öğreti özellikle Birleşik Krallık’ta (F.Place, R. Carlisle, J.S. Mill ) sonra ABD ve İskandinavya’da yayıldı. Uzun süre ahlak dışı ve doğaya aykırı sayılan bu öğreti, İngiltere’de ancak sansasyon ve hatta skandal yaratan bir dava ( Annie Besant. 1877) sayesinde kendini kabul ettirdi.
Malthusçuluk terimi nüfusbilimi alanından ekonomi alanına da geçti. Ekonomik Malthusçulukta, insanların sayısını sınırlamak yerine , üretilen malların satılamaması ya da var olan durumun sağladığı kazançlardan sürgit yararlanmak için , tersine, servetlerin üretimini azaltmak ya da sınırlamak söz konusudur.
Stevenson’ın 1. Büyük Paylaşım Savaşı sonrasında, kauçuk plantasyonlarını sınırlandırma planından, fiyatların düşmesini önlemek amacıyla sebzelerin, tahılların denize dökülmesine ya da Brezilya’da kahve rekoltesi fazlalıklarının ateşe verilmesine kadar Malthusçu uygulamalara sık sık rastlanır.
Bazı üniversite ve yüksekokulların, değeri düşmesin diye diploma sayısında kısıtlama yapmaları , bazı büyük firmaların salt uygulamaya konulmalarını önlemek ereğiyle ihtira beratlarını satın almaları vb. de Malthusçuluğa örnek olarak gösterilebilir ( Milliyet – Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi. 1986. Cilt XV. 7737-7738 ss.İstanbul ).
[1] Emekli Öğretim Üyesi