SİYASİ COĞRAFYA AÇISINDAN MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ

Prof. Dr. Emrullah GÜNEY [1]

24 Temmuz 1923 günü İsviçre’nin Lausanne kentinde TBMM Hükümeti ile İtilaf Devletleri ve diğer devletler arasında Lozan Barış Antlaşması imzalandı. TBMM, 23 Ağustos 1923 günü, 341,342, 343, 344 sayılı 4 yasayla Lozan Antlaşması ve eklerini kabul etti. Antlaşma, yeterli onay belgesi sayısına ulaşılmasıyla 6 Haziran 1924’te yürürlüğe girdi.

Sonuçlanmayan konular da vardı :

  1. Misak-ı Milli ilkeleri çerçevesinde Musul konusu,
  2. İstanbul ve Çanakkale boğazlarının statüsü konusu.

Boğazların statüsü konusunda ilke olarak yabancı gemilerin Boğazlar’dan serbest geçişi kabul edildi. Bununla birlikte savaş gemilerinin tonajı bakımından, ayrıca Türkiye’nin  savaş dönemleriyle ilgili bazı sınırlamalar getirildi. Boğazların kıyıdan başlayarak 15-20 km’lik bir şerit boyunca askerden arındırılması kararlaştırıldı. Yabancı gemilerin geçişini denetlemek üzere, bir Türk temsilcinin başkanlığında, anlaşmaya taraf devletlerin  temsilcilerinden oluşan bir komisyonun kurulması da öngörüldü.

Lozan Boğazlar Sözleşmesi ( Boğazların Tabi Olacağı Usule Dair Mukavelename ) : Lozan Antlaşması uyarınca Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’ndan geçiş serbestliği ilkesini düzenleyen ve  Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Bulgaristan, Yunanistan , Sovyet Rusya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti, Japonya arasında imzalanmıştı.

Sözleşme hastane gemileri, gezinti gemileri, balıkçı gemileri ve sivil uçakları da kapsamak üzere ticaret gemilerinin ve yardımcı gemiler ve askeri uçakları da kapsamak üzere savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçiş rejimini 3 ayrı döneme göre ele alıyordu:

Barış dönemi,

Türkiye’nin tarafsız kaldığı savaş dönemi,

Türkiye’nin taraf olduğu savaş dönemi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk,  yaklaşan yeni cihan harbini çeşitli konuşmalarında vurguluyordu. Führer Hitler Avusturya’yı işgal etmişti. Çekoslovakya’yı ele geçirme planları yapmaktaydı. Nerede bir Alman yaşıyorsa orası Prusya demekti O’ na göre.

Duçe Mussolini eski Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurma peşindeydi. Libya ve Somali’den sonra Habeşistan’ı işgal etmişti. 12 Ada ile yetinmiyor; Ege Adaları’na da göz koyuyor ve  Menteşe Yöremizde hakkı olduğunu ileri sürüyordu. İtalya ile Almanya Ortadoğu’da, Akdeniz’de yeni kazanımlar peşindeydi. 

Lausanne’ın iki karşıt devleti  olan Türkiye ile Britanya bu durum karşısında birbirine yaklaştı.

Japonya ise Pasifik’te yayılmacı bir durumdaydı. Kore Yarımadası’nı, Mançurya’yı ele geçirmiş, Çin’e asker çıkarmıştı.

İtalya’nın ve Japonya’nın saldırgan bir dış politika izlemeleriyle ortaya çıkan gelişmeler üzerine, Türkiye askerden arındırılmış bölgelerin güvenliği konusunda kaygılarını bir notayla 11 Nisan 1936 günü bütün imzacı devletlere bildirdi. Bu notada  4 büyük devletin ortak garantisine ilişkin hükmün işlemez hale geldiği ve Türkiye’yi topraklarına yönelik bir dış tehlikeden pratik olarak koruyamayacağı savunuluyordu. Ayrıca, Türkiye’nin bir saldırıya karşı gerekli güvenlik koşullarını sağlayacak ve Akdeniz’le Karadeniz arasındaki ticari ulaşımı güvence altına alacak yeni bir düzenleme için görüşmelere başlamaya hazır olduğu da belirtiliyordu.

İtalya dışında bütün taraflarca olumlu karşılanan bu talep üzerine 22 Haziran 1936 günü Montreux’de toplanan konferans çalışmalara başladı.

Montrö Sözleşmesi, Çanakkale ve İstanbul boğazlarının Lozan Antlaşması’yla belirlenmiş statüsünü Türkiye lehine değiştiren uluslararası antlaşmadır.

Hangi devletlerin temsilcileri katılmıştır:  Avustralya, Bulgaristan, Fransa, Birleşik Krallık, Romanya,  SSCB, Yugoslavya, Yunanistan ve  Japonya.

İtalya, Antlaşma’yı ancak 2 Mayıs 1938 günü imzalamıştır.

Montreux Konferansı’nda Türkiye’nin tezine karşı SSCB, Britanya da birer tez sundu.

SSCB : Türkiye, Boğazlar’ı silahlandırabilir. Kabul ediyoruz. Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerinin Karadeniz’e geçişine Ankara engel olmalı, önlemelidir.

Büyük Britanya : Karadeniz’de kıyısı olsun ya da olmasın bütün devletler için tonaj sınırlaması getirilmelidir.

Bu iki görüş yoğun tartışmalara yol açtı. Türkiye, uzlaştırıcı bir tavır sergiledi görüşmeler süresince.

2 ay süren görüşmeler Ankara Hükümetinin istediği doğrultuda sonuçlandı.

  1. Uluslararası Boğazlar Komisyonu kaldırıldı.
  2. Askerden arındırılması durumu değiştirildi.
  3. Bölgenin güvenliği tümüyle Türkiye’ye bırakıldı.
  4. Barış döneminde ya da Türkiye’nin taraf olmadığı bir savaş durumunda ticaret gemilerinin Boğazlar’dan serbest geçiş hakkı olacak.
  5. Türkiye’nin taraf olduğu bir savaşta ise , Türkiye savaş halinde olmadığı  devletlere ait ticaret  gemilerine belirli koşullar altında  serbest geçiş hakkı tanıyacak.
  6. Yapılan hizmet dışında herhangi bir ödeme söz konusu olmayacak.
  7. Kılavuz alma da isteğe bağlı tutulacak.

Savaş gemileri konusunda da şu hükümler uygulanacaktı :

  1. Barış döneminde, Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlere ait transit geçiş halindeki  savaş gemilerinin sayısı 9’u,  toplam tonajı da 15 bin tonilatoyu geçmeyecek.
  2. Bu devletlerin Karadeniz’ de en çok 21 gün süreyle bulundurabilecekleri  savaş gemilerinin toplam tonajı 30 bin tonilatoyu aşmayacak.
  3. Bu devletler geçiş öncesinde Türkiye’ye duyuruda bulunacak.
  4. 10 bin tonilatodan büyük savaş gemilerini, denizaltılarını ve uçak gemilerini ise Karadeniz’e geçiremeyecekler.
  5. Boğaz limanlarına dostluk ziyareti yapacak gemiler tonaj hesabına katılmayacak.

Karadeniz’e kıyısı olan devletlere ait gemiler için ise barış döneminde sayı ve tonaj sınırlaması getirilmiyordu.  Fakat bu gemiler birer birer ve refakatlerinde en çok iki destroyer ile birlikte Boğazlar’dan geçebileceklerdi. Bu devletler Karadeniz dışında yaptırdıkları ya da satın aldıkları denizaltı gemilerini önceden duyurarak, gündüz ve yüzeyden olmak üzere serbestçe Boğazlar’dan geçirebileceklerdi.

Uçak gemilerini Boğazlar’dan geçirme yasağı ise bu devletlere de uygulanıyordu.

Sözleşmeyle, Türkiye’nin katıldığı bir savaş durumunda savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişi tümüyle Türkiye’nin yetkisine bırakılıyordu.

Türkiye’nin katılmadığı bir savaş durumunda ise savaşçı devletlerin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişi yasaklanıyordu.

Türkiye, savaş durumunda olmasa bile kendisini pek yakın bir savaş tehdidi altında sayarsa, savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişi konusunda yetkili kılınıyordu. Fakat bu gerekçeyle alınan önlemler Cemiyet-i Akvam’ın üçte iki çoğunluğunun uygun bulmaması halinde kaldırılacaktı.

Montreux Boğazlar Sözleşmesi  1956 yılına değin yürürlükte olacaktı. 1954 yılında taraflardan hiçbiri fesih istemezse Sözleşme kendiliğinden yürürlükten kalkacaktı.

Yürürlük süresi 1956’da sona erdiği halde, feshi istenmediği için Sözleşme günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

………………..

‘’ 1923’teki Lausanne’a göre Boğazlar’da asker bulundurmak mümkün değildi. İhtilafın çözümü ve Boğazlar lehine uygulanması Türkiye’nin başkan olduğu bir komisyona aitti ve o yıllarda hatırat yazan asker, sivil birçok memurun da belirttiği gibi Boğazlar’ı korumak; köylü, çoban, işçi görünümlü, tebdil-i kıyafetle gezen askeri birliklerin göreviydi.’’ Prof Dr İlber Ortaylı böyle yazıyordu ( Milliyet 20 Temmuz 2014 ).

Montreux’ye katılan devletler içinde ABD yoktu. Zira Kongre, Lozan Antlaşması’nı da tasdik etmemişti. ABD bu nedenle Montreux’ye savaşan devlet olarak taraf olsa da sözleşmenin tartışma ve kabulünde ortada görünmemişti.

Tarihçi Ortaylı, Montreux’nün günümüz koşullarına uygun olmadığını ileri sürmektedir : ‘’Montreux rejimini değiştirecek hükümet gerçek anlamda cesur ve kişilikli bir politika uygularsa bu olur. Bir muhalefetle karşılaşılacağı gerçektir. Ama öte yanda 15 milyon İstanbul sakininin hayatı söz konusudur. Boğazlar rejimi sadece hayati tehlike arz ediyor. Bunun üzerindeki hukuki çıkmazları görüşmelerle çözümlemek hukukçuların ve diplomatların işidir. Ama galiba Montreux rejimi bir parça da inatla değiştirilmek durumundadır. ‘’

Tümgeneral Armağan Kuloğlu bu konuda şu görüşleri dillendirmektedir : ‘’ Montreux’nün delinmesi, Türkiye’nin egemenlik haklarının sorgulanması anlamına geliyor. ABD Montreux’yü zorluyor. Türkiye Cumhuriyeti varlığı, sınırları ve egemenliği Lausanne Antlaşması ile tespit ve tescil etmiştir. Bu Antlaşma’da Türk Boğazları üzerinde tam bir egemenlik sağlanamamış, uluslararası denetim ön planda tutulmuştur. Montreux Boğazlar Sözleşmesi ise Türkiye’nin Boğazlar üzerinde tam oluşmayan egemenliğini sağlayarak, TC’nin bağımsızlık ve egemenlik konusunu tescil eden bir kimlik taşımaktadır.’’

ABD, Kafkasya ve Orta Asya’da söz sahibi olmak amacıyla Karadeniz’de güç bulundurmak istemekte ve çeşitli olayları kullanarak bunu gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Son 5 yıl içinde bu konuda 3 kez girişimde bulunduğu görülmektedir ‘’ (Cumhuriyet. Strateji. Sayı : 218. 1 Eylül 2008 ).

ABD, Trabzon ‘da üs bölgesi isteme cür’etini kendisinde görebilmektedir. Çünkü ‘’Süper Devlet’’ tir; “Dünya Jandarması’’ dır.  Rusya’yı denetim altında tutmak için, eski SSCB’ni yeniden kurma peşindeki bu ülkenin  etkisini sınırlama amaçlı olarak  Karadeniz’de varlığını göstermek istemektedir.

ABD, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerdeki her olayı kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirmektedir. Gürcistan iç savaşında, insani yardım çerçevesinde ABD Donanması’na ait 2 adet 70 tonluk askeri hastane gemisi adı altında yardım gönderme isteğinde bulunmuştur.

Bu, Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin ihlali anlamına gelmektedir.

Montreux Boğazlar Sözleşmesi imzalandığı günden bu yana hep gündemde kalmış; yoğun olarak tartışılmıştır. Aynı Lausanne gibi zafer mi, hezimet mi diyerek bin bir toplantıda, sempozyumda, kollokyumda Montreux de ele alınmış, irdelenmiş, eleştirilmiştir.

Prof Dr Hazal Pabuççular konuya uluslararası ilişkiler açısından bakmaktadır : ‘’ Türk dış politikasının en büyük başarılarından bir tanesidir. Bugün Cumhuriyet dönemine baktığımızda çok önemli bir anlaşma olduğunu düşünüyorum, bugün tartışılandan daha farklı olarak. Türkiye özellikle Ege’deki güvensizliğini öne sürerek Boğazlar Rejimi’ nin değişmesi gerektiğini savunuyor sürekli. Çünkü Türkiye o dönemde Batı Anadolu ve Trakya’ya asker yerleştirirken aynı şeyi Boğazlar’da yapamıyor. Çanakkale Bölgesi’ni silahlandıramıyor. Bu, Türkiye için çok önemli bir güvenlik açığı yaratıyor. Türkiye uluslararası kamuoyunda Adalar meselesini, İtalyan saldırganlığını, Akdeniz’deki değişen dengeleri Avrupa’da sürekli anlatarak Boğazlar Rejimi’ni değiştirmeyi başarıyor. Sonuç olarak Montreux Rejimi’ne sahip oluyor’’ (  Türkiye’nin 12 Ada’yla Sınavı. Atlas Tarih.Sayı 63. Mart-Nisan 2020. 82-97 ss.İstanbul).

Trakya’nın GD’sunda, İstanbul’un batısında Karadeniz’i Marmara Denizi’ne bağlayacak bir kanalın açılması, öngörülmeyecek sıkıntıları da beraberinde getirecek; ABD ve diğer güçlü endüstri ülkeleri Türkiye’yi zor durumda bırakacaklardır.

Çılgın Proje İstanbul Kanalı’nın pek değişik konularda sorunlar yaratacağı kesindir. En önemli konu ise ülkemizin güvenliğini tartışılır duruma getirmesidir. Devletimizin egemenlik haklarının kısıtlanmaması için ödün verilmemesi gerekir. Ülkemiz çıkarları her şeyin üzerindedir.

Kanal İstanbul ile İstanbul Boğazı ‘’by-pass’’ olarak devre dışı bırakılacak ve Montreux Boğazlar Sözleşmesi maddeleri uygulanamaz duruma düşürülecektir. Bu konuda 100 yaşına yaklaşmış cumhuriyetimizin aydın, ileri görüşlü diplomatları, hariciyenin aydın beyinleri Kanal İstanbul’un yaratacağı sıkıntıları, ortaya çıkaracağı sonuçları etkili ve yetkili makamlara bildirmek zorundadırlar.

[1] Emekli Öğretim Üyesi